TBMM Başkanı Binali Yıldırım, "Müslümanlar, 8inci yüzyılda başlayan ve 15
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, "Müslümanlar, 8inci yüzyılda başlayan ve 15. yüzyıla kadar devam eden aydınlanma çağından uzaklaştılar. İmam-ı Maturidinin büyük ehemmiyet verdiği akli bilimlerde gerileyen İslam dünyası, nakli bilimlerde ileri gidememiştir. Bilgiyi üretemeyen, bilgiyi yaygınlaştıramayan bir İslam dünyası söz konusudur" dedi.
Uluslararası İmam Matüridi Çalıştayı Grand Ankara Otelinde başladı. Çalıştaya, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Binali Yıldırım, TBMM eski Başkanları Cemil Çiçek ve Bülent Arınç, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı ve Türk Dünyası Parlamenterler Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı İdris Güllüce, eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Diyanet İşleri eski Başkanları Ali Bardakoğlu ve Mehmet Dönmez, milletvekilleri ve eski milletvekilleri katıldı.
TBMM Başkanı Yıldırım, İstanbula geldiğinde İmam Matüridi ile tanıştığını belirterek, "Matüridi diye bir şey bilmiyorduk. İstanbula geldik, bir de Matüridi çıktı. Mezhebin amelde, itikada ayrı ayrı olduğunun doğrusunu söylemelim, ben İstanbula geldikten sonra, hayli zaman geçtikten sonra öğrendim. Sonra işin biraz üzerine eğildik, hakikaten farklı bir derya da orada var. İslam dünyasının ve Müslümanların içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında, İslam dünyasının ve Müslümanların içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında, Türk Parlamenter Vakfının Kayıp Aydınlanmanın İzinde teması ile düzenlendiği İmam Matüridi çalıştayını son derece değerli buluyorum. 20nci yüzyılda adeta yeniden keşfettiğimiz İmam-ı Maturidiyi anmak ve anlamak üzere düzenlen Çalıştay vesilesiyle Kültür ve Turizm Bakanlığımıza ve Türk Dünyası Parlamenter Vakfına teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Yıldırım şöyle konuştu:
"İmam-ı Maturidi, günümüz ifadesiyle Müslümanların aydınlanma döneminin öncülerindendir. Müslümanlara Kuranın diliyle hitap etmiş, yorum ve düşüncelerini telkin ederek bir ekole dönüşmüştür. İmam-ı Maturidi denildiğinde aklıma gelen ilk kavramlar, akıl, adalet, bilgi, hürriyettir. Şu söz ona aittir: İnsan şunu da bilir ki kendisine düşünmemeyi telkin eden his şeytani vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü böyle bir davranış, ancak şeytanın işi olabilir. Amacı da kişiyi aklının ürününü toplamaktan alıkoymak, fırsatı değerlendirmesine ve arzusuna ulaşmasına vesile olan ilahi emaneti kullanmak konusunda onu korkutmaktır. İmam-ı Maturidi, bu sözlerini, onuncu yüzyılın ilk yarısında Müslümanların felsefi arayışlarının en yüksek olduğu devrede söylemiştir. Aklın ve eleştirel düşüncenin öncüsü olan İmam-ı Maturidi, aklı öncelemiş ancak aklı kutsamamıştır. Aynı şekilde insan iradesini öncelemiş fakat, iradeyi asla putlaştırmamıştır. O, kâinatın dilinin mütercimi olan Kuranın yeniden tesis etmeye çalıştığı dengeyi insanın ve Müslümanların odağı haline getirmeye çalışmıştır."
8-13. yüzyıllar arasında bilim, sanat, felsefede Müslümanların altın çağı olduğunu kaydeden Yıldırım, "Batı medeniyetinin zihin altyapısını oluşturan Yunan Klasiklerini insanlık tarihine kazandıranlar da Müslümanlar olmuşlardır. İmam-ı Maturidî de, Semerkantta bir ilim deryası üzerine doğmuştur. Müslümanların enerjilerinin yükseldiği bu dönem, ayna zamanda büyük akıl karışıklıkları yaşadıkları dönem olmuştur. Peygamberimizin ahirete irtihalinden sonra başlayan Hulefa-i Raşidin döneminde başlayan Kuranı derleme çalışmaları, sonraki dönemlerde Hadis Külliyatının derlenmesiyle devam etmiştir. Aynı süreçte İslam fıkhı ve akaidi tesis edilmeye başlanmıştır. Bu sürecin inanç sahasında düzenleyici ve öncü isimleri Bağdatta İmam-ı Eşarî, Semerkantta da İmam-ı Maturidi olmuştur. İmam-ı Maturidî, fıkıh ve akaid sahasında aydınlatıcı, yol gösterici ve aslî kaynak olan Kuranın düsturunu takip edici yorum ve değerlendirmeler yapan İmam-ı Azam Ebu Hanifenin izini takip etmiştir" şeklinde konuştu.
Müslüman ile Hristiyan dünyasını karşılaştıran Yıldırım, "Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından yapılan derlemeye göre, Hristiyan dünyasında okuma-yazma bilenlerin oranı neredeyse yüzde 90dır. Nüfusunun büyük çoğunluğu Hristiyan olan 15 ülkede ise, okuma-yazma oranı yüzde 100dür. Bu durum İslam dünyası için tam aksidir. Bir milyar 800 milyon nüfuslu İslam dünyasında okuma yazma bilme oranı yüzde 40lar seviyesindedir. Üstelik yüzde 100 okur-yazar oranına sahip bir İslam ülkesi yoktur. Hristiyan ülkelerde okur-yazar nüfusun yüzde 40ı üniversite mezunu iken, bu oran İslam dünyasında yüzde 2 seviyesindedir. İslam İşbirliği Teşkilatına üye 57 ülkedeki üniversite sayısı 500dür.
Yani 3 milyon 600 bin Müslümana bir üniversite düşmektedir. Oysa sadece Amerika Birleşik Devletlerinde 5758 üniversite bulunmaktadır. Müslüman ülkelerde ortalama 1 milyon nüfusa düşen bilim adamı sayısı 500 iken, bu oran Hristiyan ülkelerde beş bine ulaşmaktadır. Bütün bu verilerden dersler çıkarmamız gerekiyor. Biliyorsunuz, Avrupa İçine şeytan kaçmış diye kadınların yakıldığı karanlık bir çağı yaşamıştır. Onlar için karanlık olan o çağ, bizim aydınlık çağımızdı. Yazık ki, biz çok büyü mevzi ve mevki kaybettik. Müslümanlar, 8inci yüzyılda başlayan ve 15. Yüzyıla kadar devam eden aydınlanma çağından uzaklaştılar. İmam-ı Maturidinin büyük ehemmiyet verdiği aklî bilimlerde gerileyen İslam dünyası, nakli bilimlerde ileri gidememiştir. Bilgiyi üretemeyen, bilgiyi yaygınlaştıramayan bir İslam dünyası söz konusudur" dedi.
Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Ahmet Haluk Dursun, Bakanlığın milli kültürüne ait, toplumun aydınlanmasına yönelik faaliyetlere yapmaya çalıştığını belirterek, "En azından bundan sonra bu faaliyetlerini çok daha öne alarak yapmayı düşünmektedir. Topkapı Yazma Eserler Kütüphanesi, Süleymaniye Yazma Eserler Başkanlığının 2019 yılında üç adet bugünkü ve yarın başlayacak olan Matüridi düşüncesinin temel kaynakları ile ilgili üç adet yazmanın neşriyatı planlanmıştır" ifadelerini kullandı.
Çalıştay Yürütme Kurulu Başkanı Abdullah Çoşkun, batı medeniyetinin barış ve adaleti sağlamaktan çok uzak kaldığını söyleyerek, "Yaşadığımız birçok olay ve gelişme uluslararası kamuoyunun insani sorun ve sıkıntılara ortak bir vicdan ile ve adil bir tepki gösteremediğini ortaya koymuştur. Güçlü olanın haklı sayıldığı, haklı olanın sesini duyuramadığı bir ortamda yeni ve cesur seslerin yükselmesine olan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. İslamın hakim olduğu coğrafyada ise, zulüm, terör ve şiddet baş göstermekte ve asıl itibariyle barış, kardeşlik ve rahmet dini olan İslam ile terör ve şiddet kelimeleri yan yana getirilmeye çalışılmaktadır" diye konuştu.
Çalıştay Bilim Kurulu Başkanı Ali Düzgün, İmam Matüridinin bugüne nasıl ışık tutacağına bakmak gerektiğini söyleyerek, İmam Matüridinin yetiştiği ortam kozmopolit bir ortam.Türkistan Semerkand alimlerinden bir tanesi. Kendi bölgelerinde sürgüne gönderilebilecek ve bütün insanların kıblesi Semerkand" şeklinde konuştu.
Türk Dünyası Parlamenterler Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı İdris Güllüce, dilini bilmeyen, inançla ilgili problemler yaşayan insanların çoğaldığını kaydederek, "Bir yıl önce Özbekistana gittiğimde Matüridinin mezarının Sovyetler Birliği döneminde yıkıldığını, mahalleye çevrildiğini bana anlattılar. Acaba bu da bir kasıt mıydı, niye başka yerleri değil de sadece orayı yıkıp mahalle yapıyorlar? Bu düşüncenin İslam dünyasına yapacağı katkının etkisinin onları vehme kaptırdığını kendi kendime düşündüm" ifadelerini kullandı.