Hafta içi mesaisinde 3. Lig ekibi Muşspor’a elenen İnegölspor'un, zorlu Kastamonu deplasmanında neler yapacağını kestirmek pek zor değildi. Rakibin grupta lider olması, bizim ise önce Ankaraspor ile evimizde berabere kalmamız ve akabinde kupa yorgunluğu kağıt üstünde şansımızı ister istemez yok sayıyordu. Maç başladıktan sonra ise ne sahada lider Kastamonuspor'un ağırlığı ne de İnegölspor'un üstünde beklediğimiz o ölü toprağı vardı. Maça istekli başlamamız, topla oynama istatistiği sürerken, çok basit bir penaltı ile ev sahibi ekibi hayata döndürmüş olduk. Hatırlatalım, ne öyle bir geri pas kaleye verilir ne de kaleci öyle bir futbolcuya hamle yapar. Hatalar zinciri adeta ipimizi çekti; hatta o pozisyondan sonra rakip takım bizim kaleye ya 2 ya da 3 kere geldi.
İnegölspor maçın genelinde puan için mücadele etse de, ister beceriksizlik deyin ister şanssızlık, o topu kaleye sokamadı. İnanın, Kastamonu takımını bu durumda yakalamak imkânsız bir şey; fakat değerlendiremedik. Oysa bu maçta puan ya da puanlara oldukça yakındık. İleride Fatih’e destek amaçlı kanatta oynayan Hasan Ali yerini yadırgarken, daha erken oyundan alınabilirdi. Yine bize gol lazımken Fatih’in çıkması, golü çok erken yememize rağmen değişikliklerin hele ki 89. dakikada yapılması, tempomuz yüksekken bizi adeta frenledi. Teknik heyetin hakkını yemeyelim, değişiklikler doğruydu fakat zamanlaması yanlıştı. Tabii Fatih'in mutlak surette oyunda kalması gerekliydi. Maçın hakemi iki takım aleyhine yanlış düdükler çaldı; fakat bana göre skorun kaderine etki edecek bir şey yapmadı. Şimdi bu maç sonrası bizim için lig bambaşka bir hikayeye döndü. Artık kalan maçlar finalden daha final modunda. Fakat bu maçla ilgili şu soruyu net cevaplamak gerekli: Biz mi iyiydik, rakip mi kötü günündeydi? İşte bu sorunun da cevabını Beykoz maçında göreceğiz. Ama şu gerçeği unutmayalım: Tek çare galibiyet; aksi sonuç ise girdap...