Ege Maden İhracatçıları Birliği, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği, Türkiye Mermer Doğaltaş ve Makinaları Üreticileri Birliği ve Türkiye Madenciler Derneğinin aralarında bulunduğu madencilik sektöründe faaliyet gösteren 14 sivil toplum kuruluşu (STK), yaptıkları ortak açıklama ile madenler işletilirse değerlidir" mesajı verdi.
Ege Maden İhracatçıları Birliği, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği, Türkiye Mermer Doğaltaş ve Makinaları Üreticileri Birliği ve Türkiye Madenciler Derneğinin aralarında bulunduğu madencilik sektöründe faaliyet gösteren 14 STK ortak açıklama yaptı. Madenciler olarak maden veya çevre demediklerini belirten maden sektörü temsilcileri, "Biz ne madenden ne de çevreden vazgeçebiliriz. Bu nedenle biz biliyoruz ve inanıyoruz ki insana ve çevreye duyarlı ve katkı sağlayarak dünya standartlarında madencilik yapabilen/yapan teknik kapasitemiz, insan kaynağımız, teknolojimiz, mühendislerimiz var. Bugün madencilik sektörüne yatırım yapan yatırımcıların ve sektörde çalışan madencilerin hedef gösterilmeye devam edilmesi halinde; ülkemiz enerji ihtiyacının karşılanmasına, ülkemiz sanayisine ve şehirlerimizin altyapı/üstyapı ihtiyaçlarına kendi kaynaklarımızdan ham madde/mamul sağlayan maden işletmeleri, nasıl çalışacaktır, ülkemizin bu ihtiyaçları nereden ve nasıl karşılanacaktır ya da madenler üretilmezse bu işten kimler kazançlı çıkacaktır? Madencilikte dışa bağımlılığımız giderek artmaktadır. Ülke olarak toplam ithalatımızın yaklaşık yüzde 75i enerji, ham madde ve ara mal kalemlerinden oluşmaktadır. İhtiyaç duyduğumuz enerji kaynaklarını ve metalleri dışarıdan satın almak için her geçen yıl çok büyük bedel ödüyoruz. Ülkemiz ithal kömür, demir cevheri, altın, bakır, kurşun, çinko ve birçok maden ve metale her yıl yaklaşık 25 milyar dolar bedel ödüyor. Kendi maden potansiyelimizi değerlendirmede ciddi sorunlar yaşadıkça bu bedel her geçen gün daha da artacaktır. Bugün refah düzeyi yüksek ülkelerin geldiği nokta analiz edildiğinde bu ülkelerin enerji ve maden ihtiyaçlarını kendi kaynakları ile karşıladıkları görülmektedir. Ülkemizin gerek enerji, gerekse diğer maden varlığını öncelikle bilmesi, sonrasında bunların önce insan ve çevre duyarlılığı ile sürdürülebilir kaynak kullanım ilkesi doğrultusunda dışa bağımlı olmadan kamu yararı gözetilerek üretmesi ve kullanması kaçınılmazdır. Bu nedenle madencilik faaliyetlerinin durdurulmasını değil, bu işletmelerin insana ve çevreye duyarlı bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesini toplum olarak istemeliyiz" ifadelerini kullandı.
"Anlamakta güçlük çekiyoruz"
Türkiyede madencilik faaliyetlerinin tüm aşamaları için ayrı ayrı ilgili kurumlardan izin alındığının ve faaliyetlerin tüm bu kurumların gözetim ve denetimi altında yürütüldüğünün belirtildiği açıklama, şöyle devam etti:
"Ayrıca verilen tüm ruhsat ve izinlere karşı herkes yargıya başvurabilmektedir. Kamuoyunda tartışmaya açılan madencilik projelerinin birçoğunda yargıya başvurma hakkı kullanılmış, yargının verdiği karar doğrultusunda süreç işlemiş, kesinleşen yargı kararı doğrultusunda ya madencilik faaliyetine başlanmamış veya faaliyetler durdurulmuş ya da faaliyetlere başlanmış veya devam edilmiştir. Hukukun üstünlüğüne, hukuk devleti ilkesine inanan madenciler olarak bu süreçler sonunda faaliyete geçen işletmelerin faaliyetlerinin hukuk kuralları dışına çıkılarak engellenmeye çalışılmasını, protesto hakkını aşarak işletmelere fiziki müdahalelerde bulunulmasını anlamakta güçlük çekiyoruz."
"Partiler üstü bir anlayışla ele alınmalı"
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Madenciliğe yasak olmayan alanlarda, yasalara uygun olarak yürütülen faaliyetleri yasa dışı olma iddiaları ile engellersek bu ülkede hangi yatırımcı neye güvenerek yatırım yapabilir? Madenciliğin partiler üstü bir anlayışla ele alınıp yürütülmesi ve ülkeye katkısının artırılması, toplumun refahı için önemli ve gereklidir. Dünyada kendi yer altı kaynaklarını değerlendirmeyen bir ülke var mı? Madencilikle ilgili her türlü çevre sorunları bugünkü bilim ve tekniğin ulaştığı seviye sayesinde çözüme kavuşturulabilmektedir. İnsanı ve çevreyi önceleyen, sanayinin ihtiyacını dışa bağımlı olmaksızın kendi kaynakları ile sağlayan, istihdam sağlayan, ihracat potansiyeli olan madencilik sektörü, tüm toplumca desteklenmesi ve sahip çıkılması gereken bir sektördür. Bu sektöre milli menfaatler gözetilerek ve partiler üstü bir anlayışla yaklaşılması beklenmektedir."
"Madenlerin yerini değiştiremeyiz"
Günümüz dünyasında madensiz yaşamın medeniyet döngüsü sebebiyle olanaksız hale geldiği belirtilen açıklamada, "Daha refah dolu bir yaşam isteği, yer kabuğundan daha fazla maden çıkarılmasına yol açmaktadır. Çünkü günlük yaşamımızda kullandığımız tüm araç ve gereçler yer kabuğunun derinliklerinde bulunan madenlerden yapılmaktadır. Madenler milyonlarca senede magma hareketleri ve jeolojik süreçler sonucunda oluşmaktadır. Madenlerin yerini değiştiremeyiz. Madenler nerede ise oradan çıkarılmak zorundadır. Yer kabuğunu kazmadan, yer kabuğunun derinliklerindeki kayaçların içinde gömülü olan madenleri bulunduğu yerden çıkaramayız. Ancak bazı alanlarda da madencilik faaliyetlerine ülkemizde kesinlikle izin verilmemektedir. Bu alanlar muhafaza ormanları, özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, içme suyu barajlarının mutlak ve kısa mesafe koruma alanları, sit alanları vb. diğer alanlardır" denildi.
"Zorunlu olarak üstündeki ağaçlar kesilebilir"
"Madenciliğe yasak olmayan alanlardaki üzerinde ağaç ve altında maden olan yerlerde, yerin altında gömülü madenleri bulunduğu yerden çıkarabilmemiz için zorunlu olarak üstündeki ağaçlar kesilebilir" ifadesinin yer aldığı açıklamada şöyle denildi:
"Bu kesim işleminde önemli olan noktalardan biri, kamu yararı üstünlüğünün gözetilmesidir. Bunun sonucunda ağaç kesilmesi gerekiyorsa bu işlem, ÇED olumlu kararı verilen ÇED raporundaki esaslara uygun olarak, Tarım ve Orman Bakanlığının onay verdiği alanlarda, Maden Kanunu ve Orman Kanunu esaslarına göre kesilen ağaçların yerine yenisinin dikilmesi sağlanarak Tarım ve Orman Bakanlığınca gerçekleştirilmektedir. Bugün ülkemizin sahip olduğu orman alanların sadece binde 2,9u geçici süre ile madencilik faaliyetlerine tahsis edilmektedir. Bu alanlardaki madencilik faaliyetleri tamamlanan kısımlar ise faaliyetin tamamen bitmesi beklenmeksizin etap etap rehabilite edilerek orman idaresine teslim edilmektedir. Ülkemizde birçok işletme, bu süreci başarı ile gerçekleştirmektedir."
"295 milyon TL ağaçlandırmaya harcandı"
Açıklamada Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre 1973-2018 yılları arasında orman alanlarında yüzde 10,7, orman servetinde de yüzde 43,58 artış sağlandığı belirtildi. Açıklama şöyle devam etti:
"2018 yılı itibarı ile ülkemiz orman alanları 22 milyon 621 bin 935 hektardır. Bunun binde 3ünden azına tekabül eden sadece 65 bin 883 hektarı madencilik faaliyetlerine geçici olarak tahsis edilmiştir. Tahsis edilen alanların büyük çoğunluğu çok bozuk baltalık ve bozuk baltalık alanlardır. Bunun karşılığında madencilik sektörü, 2018 yılı itibarı ile Orman İdaresine 1 milyar 639 milyon TL bedel ödemiştir. Bu bedelin yaklaşık 295 milyon TLsi ülkemizin tamamının ağaçlandırma çalışmaları için harcanmıştır. Madencilik faaliyetleri sonucu yer kabuğundaki kömür, petrol, jeotermal vb. enerji kaynaklarının keşfedilip üretilmesi ile dünyada ısınmaya yönelik ağaç ihtiyacı giderek azalmıştır. Bugün mobilyadan, kâğıt sanayine birçok sektör için ağaç yetiştirilmekte, yetiştirilenler de zamanı geldiğinde kesilmektedir. Madencilik için kesilen ağaç miktarı yüz binde bir seviyelerindedir. Hangi sektörler için olursa olsun kesilen alanların rehabilitesi ve alınan bedellerin ağaçlandırılmaya ayrılması ve ağaçlandırma çalışmalarına devam edilmesiyle ülkemiz orman alanlarının ve varlığının istenilen büyüklüğe ulaşması da sağlanacaktır."
"Madencilikten vazgeçemeyiz
Açıklamada şu sözlere yer verildi:
"Eğer maden işletmesinde çevre ve insan sağlığını korumak için yasalarda öngörülen önlemler alınmıyorsa, hiçbir taviz vermeden gerekli önlemler alınıncaya kadar o faaliyetin durdurulması çevreye ve topluma saygının bir gereğidir. Ancak tepkiler, bilimsel verilerden uzak, yanlış, eksik bilgi ve iddialarla, kamuoyunu ve yöre halkını değişik amaçlar doğrultusunda kullanmaya yönelik ise bunun kimin çıkarına olduğunu, kime yarar sağladığını ve bu kişilerin niyetleri üzerinde de ayrıca düşünmek gerekir. Sağlıkları, çevreleri ve sosyal yaşantılarının geleceğinden endişe duyan yöre halkıyla, çatışarak verimli ve etkin bir madencilik sürdürmenin mümkün olması düşünülemez. Bu sorunu çözmek amacıyla madenciler ve yöre insanları arasında çevre ve insanı önceleyerek karşılıklı anlayışa dayalı bir mutabakatın da sağlanması gereklidir. Ülkemizin maden ihtiyacını karşılayabilmek, dışa bağımlılığı azaltabilmek için sürdürülebilir bir maden üretimini gerçekleştirmek zorundayız. Bunun için faaliyetleri yasaklamak, üretimi engellemek yerine, sürdürülebilir bir çevre, insan sağlığı ve sürdürülebilir bir üretim zincirini iyi yöneterek amacımıza ulaşabiliriz. Günümüz koşullarında madencilikten vazgeçemeyiz. Bu nedenle insan ve çevre sağlığına duyarlı yapılan ve yer kabuğumuzun derinliklerinde gömülü yer altı zenginliklerini arayıp bulan ve devlet adına işleten madencilere karşılıklı saygı çerçevesinde destek olmalıyız."