Orhan Sarıbal: Fiyatlar suni değil, politikalar suni.

#Siyaset | Haber Merkezi
16 May 2024 / Per 10:02

Bugün 15 Mayıs Dünya İklim Günü. Bütün dünyanın kafa yorması gereken ve ciddi anlamda araştırma yapması gereken, var olan gerçekleri doğru bir şekilde görüp bunun üzerinden geleceği inşa etmesi gereken bir gün en azından. Hepimiz yaşadığımız her alanda yediğimiz, içtiğimiz, gezdiğimiz, dolaştığımız, yaptığımız üretime kadar her şeyin iklimle bir bağlantısının olduğunu biliyoruz.

Hepimiz yaşadığımız her alanda yediğimiz, içtiğimiz, gezdiğimiz, dolaştığımız, yaptığımız üretime kadar her şeyin iklimle bir bağlantısının olduğunu biliyoruz. Sel, deprem, dolu, fırtına, havanın kirliliği, sanayileşme, endüstrileşme, tarım, neresinden bakarsanız bakın; Eğer insanlık bu dünyada temiz bir çevre hakkı elde edecekse, insanca yaşayacaksa iklim çok belirleyici bir faktör.  O yüzden iklimleri değiştirecek her şey ama her şey, iklimleri doğal yapısından başka bir alana taşıyacak etkisi olan her şey gözden geçirilmeli. Yani yeni dünyanın, gelecek dünyanın en büyük belirleyicisi olan elbette iklim olacak. İklimleri de belirleyen insanlığın elbette kapitalizmin dünyaya biçtiği yol olacak. Kapitalizm kendi varlığını sürdürmek için ne yazık ki dünyanın canını okumakta, dolayısıyla da atmosferden tutun da yer yüzü sularına kadar her şeyin etkilendiği sadece kar ve rekabet güden bir ekonomik hegemonyasını ısrarla sürdürme çabasını devam ettirmektedir. O yüzden hepimize düşen görev temiz bir dünya için en azından iklim gününde iklimlere koruyacak, iklimlere zarar vermeyecek, iklimleri doğal haline tutacak bir mekanizmayı önceleyen düşünceyi, duyguları, hedefi ortaya koymak zorundayız. Kirletmeden, yıpratmadan, tahrip etmeden. Orman, toprak, su kaynaklarımız en başta. Orman, su, toprak. İnsanoğlunun en önemli yaşam kaynakları. Temiz hayvan, elbette oksijen ve elbette toprağa dayalı gıda. O yüzden iklimleri korumak ve iklimleri olabildiğince doğal yırtmasını sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız hepimiz her alanda.

 

“Suni fiyat” değil “suni politika”
Değerli basın emekçileri Cumhurbaşkanı her yerde konuşuyor. Dün çiftçilerle yaptığı bir konuşma var ziraat odaları toplantısında. Bugün de grubunda konuşma yaptı ve her alanda olduğu gibi tarımda da o kadar çok bilgisi var ki batmış bir tarım perişan olmuş bir çiftçi grubuyla karşı karşıyayız. Ama hala sürekli aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç çıkma telaşıyla bol bol bir konuşma hikayesiyle karşı karşıyayız. Beyaz et ihracat kısıtıyla ilgili şunu söyledi: Suni artışlar. Neyse artık, tabi detay yok. Sonra “fahiş fiyatlar”, “Birileri bu işi kötüye kullanıyor.” Değerli basın emekçileri, cebinizde paranız varsa, gittiğiniz herhangi bir kasap ve şarküteride tavuk ve tavuk ürünlerinin olmadığını gördünüz mü? Ama cebinizde para yoksa, nereye giderseniz gidin, olan bir ürüne sadece karşıdan bakarsınız. Yeni dünya düzeninin kıtlık modeli bu. Paranız yok, ürün var ama ürüne ulaşamıyorsunuz. Özellikle dar gelirli, yoksul halkın temel krizidir bu, temel sorunudur. Yani para kıtlığının, gelir kıtlığının yarattığı yeterli beslenemem meselesi. Beyaz ette de böyle. İhracatı kısıyorsunuz. Niçin? İhracat kısılabilir arkadaşlar. Eğer toplumun talebi, üretim onu karşılamıyorsa o talep karşısında ihracat konusu olan ürünü durdurursunuz. Oysa öyle bir şey yok ki. Beyaz et dediğiniz Türkiye'de inanılmaz bir gelişme göstermiş. Çok hızlı üretimin artabileceği, çok hızlı günlük sorunlara cevap verebilecek bir sektör. Ve ciddi anlamda gelişmiş bir sektör. 42 günde bir piliç, bir piliç çok net bir şekilde raflara, satış yerlerine ulaşabiliyor. Sorun orada değil. Sorun, iktidarın yaşanan gerçekleri bilmek istememesinden kaynaklanmaktadır. Gelir düzeyini düşürdüğü bir toplum var. Kırmızı ette uyguladıkları yanlış politikanın bedeli, kırmızı et bugün 600 lirayla 1000 lira arasında. Onun fiyatı çok arttığı için halk beyaz ete yöneldi. Ama buna rağmen beyaz et üretimi şu andaki talebi karşılamaktadır. 70 lira civarında bir kilo tavuğun marketlere ya da kasaba gelişi. Tarım kredi marketlerinde satılıyor, et ve süt kurumlarında satılıyor. Bütün mesele bu ürünü yoksul halka ulaştırabilecek bir mekanizmayı kurabilmek. Soru beyaz et, kırmızı et lüks bir ürün müdür? ihtiyaç değil midir? Temel bir ihtiyaç değil midir? İnsanlığın temel gıda hakkı değil midir? Peki niye onda %10 KDV var? Neden? Bu eti üretmek için kullanılan birçok ara ürün var. Onlarda niye KDV %20? Bir sosyal devlet olarak 10 bin liraya muhtaç ettiğiniz bir insanı, 10 bin TL aileye muhtaç ettiğiniz bir insanı nasıl et almasını isteyebilirsiniz? Derhal bu tür kırmızı et, beyaz et, süt ürünleri üreten bütün üretim araçlarının KDV'lerini kaldırın. Niye kaldırmıyorsunuz? Neden? Et süt kurumları ve tarım kredi marketlerini olabildiğince halka ucuz ürün vermesi için çaba sarf edin. Tarım kredi kooperatifleri anlamsız bir şekilde yüz milyonlar vererek başka başka fabrikalar alma çabasında bu kaynağı orada kullanacağınıza halkın ucuz gıda almasını sağlayın. Çözüm ortada, her şey belli. İhracatı kısarak sorunları çözemezsiniz. Suni fiyat artışı da sizin getirdiğiniz bir mekanizmanın belki bir kısmı için söyleyebilirsiniz bunu. Serbest piyasa dediniz ya, denetimsiz, kontrolsüz, Bir yerde kira 10 bin lira, bir yerde kira 100 bin lira. 100 bin lira kira verdiğiniz yerde de onu satıyorsunuz, 10 bin lira kira verdiğiniz yerde de onu satıyorsunuz. Hiç kira vermediğiniz yerde de onu satıyorsunuz. Laf olsun diye sadece birilerine bunu söylemek elbette doğru değil. Konu çok açık net. Maliyetler belli, her şey belli. Dolayısıyla ortada suni artışlar değil, hakikaten suni politikalarla bu ülkeyi, gündemini işgal eden bir anlayışın olduğunu net bir şekilde söylemek lazım.

Yoksulun sırtından tasarruf

Tam da yeri gelmişken bu kamuda tasarruf meselesi üzerinden sadece şunun cevabı verilmeli. 1922-2002, 82 yıl, 54 hükümet kullanılan toplam para 740 milyar dolar. Savaş sonrası kalkınma süreci. 2002- 2023 sonuna kadar kullanılan para 3 trilyon dolara yakın. Çıkın halka deyin ki “sizden özür diliyoruz. Şu kadar parayı harcadık ama bu ülke insanlığı yoksulluktan da kurtaramadık. Açlıktan da kurtaramadık. Sefaletten de kurtaramadık. Çünkü o para ancak biz ve çevremizdekileri zengin etmeye yetebiliyordu. Ancak biz doyduk, biz krallar gibi bir eli balda, bir eli yağda, bir eli balda yaşıyoruz ama halka sefaleti, yoksulluğu ve yoksulluğu da yönetmeyi uygun bulduk. Başarmadık, olmadı. Sizden özür diliyoruz. Bugün başka bir şey yapacağız. Ülkeyi batırdık. Bu batıştan birlikte çıkabilir miyiz diye bir çaba gösteriyoruz.” Böyle dense anlamlı olur. Bir şeye yarar. Yoksa köprü fiyatlarına akşam zam yapacaksınız. Sabah çalışan emekçilerin servisinden tasarruf edeceksiniz. Evet komik ama hala onlar başka bir dünyada yaşadıkları için yaptıklarının ne kadar komedi olduğunu bile farkında değiller. Değerli basın emekçileri, yine çay fiyatları açıklandı. Türkiye çok önemli bir çay ülkesi.

Yaş Çay Alım Fiyatları: Çayda açıklanan fiyat tüccarın fiyatıdır.

Dünyada üretimde bazen 4 bazen 3, üretim yapan ama dekar verimi en yüksek ve çay kalitesi en yüksek olan bir ülke Türkiye.  1 milyon insanı doğrudan üretimde kullan, üretimde ilgilendirmektedir. Ama 85 milyon insanı da her gün içici olarak, tüketici olarak ilgilendirmektedir. Ve önemlisi yoksul halkın ana içeceği. Ve dünyada kişi başına 3 kilogram kuru çay tüketen tek ülkeyiz. Yani 1. Biziz. Bu kadar önemli bir ürün. Gün geldi. Gübre maliyetleri belli. %50 civarı %60 gübresine göre değişiyor. Fiyatlar artmış. İşçilik %100  artmış. Mazot %105 artmış. Her türlü maliyet artışı var. Ulusal Çay Konseyi var. Çay Konseyi'nden görevli biri, aynı zamanda çay ticareti yapan biri, “ben 19 liradan çay alacağım” diyor. Henüz daha bakanlık, kamu açıklama yapmamış. Aradan birkaç gün geçiyor Tarım ve Orman Bakanlığı bir açıklama yapıyor. Bundan önce açıklamaları da Cumhurbaşkanı yapardı. Bu da galiba başka bir değişiklik. Tarım Bakanlığı bir açıklama yapıyor, diyor ki “17 lira yaş çay alacağım ve 2 lira da prim vereceğim.” Yani 19 lira. Tesadüfe bakın. Ulusal Çay Konseyi'nde ticaret yapan biri bir fiyat açıklıyor, kamunun açıkladığı fiyat da buna denk geliyor. Ziraat Odalarını alkışlıyorum. O Çay Konseyi'nden ayrıldıkları için. Yaptıkları iş çok değerli ve önemli. Biz biliyoruz ki Çay-Kur yıllık üretilen çayın bazen %50’sini bazen daha azını almaktadır. Geçen yıl 1 milyon 3 yüz 55 bin ton civarında yaş çay üretildi. Bunun yaklaşık 500 bin tonunu alabildi. Gerisi özel sektör. Peki biz ne istiyoruz? Çiftçi ne istiyor? Israrla. Israrla 25 lira fiyat dediler. Bundan bir süre önceydi. Yine Karadeniz'e gitmiştim. Orada gübre atamıyordu çiftçi. Atmıyordu. Hem gübre pahalıydı hem cebinde para yoktu. Fiyatların da ne olacağını bilmiyordu. 25 lira fiyat beklediler ama ne yazık ki 19 lira ama ne? Bürüt. Kesintiler olacak. Ama bunu gören özel sektör fiyat açıklanmadan önce 19 lira civarında çayın satıldığı sektör bu fiyat açıklandıktan sonra 16 liraya kadar düştü. Belki daha da düşecek. Çünkü bu bir taban fiyatı değil. Bu sadece Çay-Kur’a ürün verenlerin Çay-Kur’un ürün aldığı üreticilere uygulayacağı fiyat kesintiler var elbette. Oysa çay üreticisinin beklediği fiyat 25 liraydı. Ve bu fiyat taban fiyatı olmalıydı. Özel sektör de bunun altında çay alamamalıydı bu fiyatın altında. Defalarca söyledik bu salonda. Çay fiyatı 25 lira. Bu sene için geçmiş yıllarda geçen sene 18 lira talep edildi ama 11  lira gibi bir fiyatla karşılaşıldı. Bu yıl 17 lira altı 2 lira prim. Ama 25 lira istedi çiftçi ve bunun taban fiyat olmasını istedi. İkincisi, kota ve kontenjanın kaldırılması istendi. Üçüncüsü, Çay-Kur’un iktidarın arka bahçesi değil, özel bir kuruluş olması talebinde bulundu. Dördüncüsü, Çay-Kur’un konulduğu ve artık bir sömürge haline dönüştürüldüğü ve artık sahibinin olmadığı Varlık Fonu’ndan çıkarılması talebinde bulunuldu. Bunların hiçbiri yok. Hiçbiri. Dolayısıyla çayda açıklanan fiyat tüccarın fiyatıdır. Tüccara verilen bir fiyattır. Tüccarın istediği doğrultuda hayata geçmiştir. Ve en önemlisi tabii bu çay fiyatının kimler tarafından belirlendiği? Ziraat odaları, kuruluşlar, tümünün birlikte olacağı bir kurul tarafından belirlemesi gerekirken ne yazık ki bu yılki çay fiyatı açık bir şekilde sadece birkaç tüccarın isteği üzerinden açıklanmıştır.
 

Buğday Hasadı

Değerli basın emekçileri, son olarak Mayıs'ın 15'i aşağı yukarı Çukurova'da birkaç gün sonra buğday hasadı başlayacak ama fiyat belli değil. Buğday Türkiye için gıda açısından çok değerli, yine bu ülkenin gıda stratejisi açısından, stratejik ürün olması açısından da çok değerli. Neden? Çünkü bu ülke insanı aynen çayda olduğu gibi ekmek tüketiminde 1. Kişi başına 200 kilogramın üzerinde yıllık ekmek tüketimi var. Dünyada birinciyiz. Ne yazık ki Türkiye buğdayda ihtiyacını karşılayacak noktaya gelemiyor. 2022 yılında 8 milyon tonun üzerinde bir ithalat var. 2023 yılında 11.7 milyon ton ithalat var. 2023 yılında 20 milyon tonu aşan bir üretimimiz var. Ve yaklaşık son iki üç yıldır sürekli bir ithalat var. Sürekli. Şu anda da devam ediyor. Geçen yılı hatırlayın. 8250 lira vermişti ekmeklik buğdaya. Bin lira da tona prim, 9250 liraydı. Piyasada 6 liraya, 7 liraya, 5 liraya buğday satıldı. Arpaya tonuna 7 bin lira vermişti Toprak Mahsulleri ofisi fiyat olarak. 5 yüz lira da destekleme primi vermişti. Toplam 7 bin 5 yüz lira bölü ton fiyatı vardı. Ama 4 liraya 5 liraya arpa satıldı. Mısır yine böyleydi. Şimdi gün geldi çattı. Depolar dolu. İthalat sürekli devam ediyor. Dünya piyasaları düşük. Ve iktidar yine bunu net bir şekilde kötüye kullanıyor. Çiftçi yeterince desteklemediği kesin. Geçen yıl 45 milyon ton hububat üretildi. Ne yazık ki sadece 11 milyon ton Toprak Mahsulleri Ofisi alabildi. Gerisi özel sektör. Hala çiftçinin deposunda buğday var. Arpa var, mısır var. Sadece çiftçinin deposunda mı? Toprak Mahsulleri Ofisi’nin de var. Sadece onların mı? Hayır. Yem sanayinin, un sanayinin, gıda sanayinin, Buğday alıp buğdayı işleyecek entegre sistemi olan herkesin elinde buğday var. Mazot %105 artmış. Tohum %50-60 artmış. Gübre, gübresine göre %30-50 arasında artmış. İşçilik, enerji, her şey artmış. Ve çiftçi çok net bir şekilde 13 lira buğday, ekmeklik buğday tabağın fiyatı artı 2 lira prim desteğiyle 15 lira fiyat talep etmektedir.

 

Çayda enflasyonun altında kaldılar. Enflasyon %70 civarındaydı. %54 fiyat farkı verdiler. Şimdi buğdayda enflasyona, TÜİK'in enflasyonu biliyorsunuz TÜİK enflasyonu yalan enflasyon. Net. Açık. Kendilerini de biliyorum. En-Ag’a bakarsan iki kat daha fazla. Buna rağmen TÜİK'in elde etmiş olduğu enflasyona göre rakam verilse en az 15 lira fiyat alması lazım. Kaldı ki buğdayda fiyatı belirlerken kuru tarım ve sulu tarım olarak ikiye ayırmak lazım. Kuru tarım 4 yüz kilonun altında verim olan yerlerde olmalı. Örneğin 13 lira fiyat veriyorsanız primi orada 3 lira yapmak lazım, 16 lira. Sulu tarım 4 yüz kilonun üzerinde verim alan yerlerde olması lazım. Bu da 13 lira artı 2 lirayla 15 lira olması lazım. Defalarca söyledik bunu. Çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. İktidar bunları görmez de, “nasıl olsa dışarıda arpa, buğday, mısır, ucuz ben oradan alıyorum, getiriyorum. Gümrükleri de sıfırlıyorum.” Derse Covid'i hatırlatırız. Ukrayna Rusya Savaşı'nı hatırlatırız. Bir ülkenin halkının gıda ve hal madde meselesi ithalata bırakılamaz. Yabancı ülkelerin ya da çok uluslu şirketlerin egemenliğine bırakılamaz. Hemen derhal fiyat açıklanmalı. Hasat edecek buğdayı dökecek yer bulamayabiliriz çiftçimiz. Tedbir alınmalı şimdiden.

 

Tarım Kredi Kooperatifleri, diğer bütün birlikler buğday alabilecek bir mekanizmayı kurması lazım. Bakanlığı buradan uyarıyoruz. Tekrar tekrar. Buğday net. Toplumun temel ihtiyacı. Bu ülkenin insanının karnını doyurmasının temel unsuru. Stratejik bir ürün. Ekmeklik buğday. 4 yüz kilonun üzerinde olan yerlerde dekardan verim. 13 lira artı 2 lira prim. 4 yüz kilonun altında verim alan ve kurak tarımın olduğu yerlerde yani tamamen sulanma ihtimali olmayan ama iklim yağışına göre hareket eden 4 yüz kilonun altında verim veren yerlerde 13 lira artı 3 lira prim olmak üzere 16 lira fiyatla çiftçiden bu ürün alınmalı ve bu taban fiyat olarak açıklanmalı. Çok net. Arpa'da 12 lira artı 2 lira net bir şekilde yine 14 lira kurak yerlerde 12 lira artı 3 lira 15 lira olarak fiyatlandırılmalı kilogramı. Maliyet açık. Bugün buğdayın en ucuz maliyeti on liranın üzerinde. Kurakta, kurak yerlerde, kuru tarımda 11 liranın üzerinde. Makul bir kar koyduğunuzda rakamlar buraya ulaşmakta. Ama bakanlık diyor ki “siz” diyor “tarla kirasını koymayın” diyor. Peki bu çiftçi oraya ekmese arazisini kiraya verse bir gelire sahip olacak mı? Olacak. Bunu hesaplamak istememek kadar saçma bir şey olamaz.

 

Dolayısıyla çiftçinin talebi nedir? Trakya'dan misafirlerimiz vardı. Dün Bakanlığı ve Cumhurbaşkanı'nın katıldığı toplantıya gelip duygularını ifade edemeyen Trakya'dan, Ege'den, İç Anadolu'dan, Doğu Anadolu'dan misafirlerimiz vardı. Talepleri çok açık ve çok net. Bu fiyatları istiyorlar. Eğer siz bir yılda faize 1.2 trilyon ayırıyorsanız tarıma da çiftçimize de 85 milyon insanın temel gıdası içinde elbette bu primleri bu fiyatları karşılayacak kaynağa rahatlıkla ayırabilirsiniz.

 

 

Orhan SARIBAL

 

CHP PM Üyesi

Bursa Milletvekili

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyesi